Bizi şehirden alıp buralara kadar getiren arabadan «kasaba» dışında indik. Üzerinde «Welcome to Dodge City» yazılı tabelayı görünce, içimizden, «Hoş bulduk» deyip tozlu yola girdik... Daha tozlar içinde birkaç adım atmış, atmamıştık ki, birden bir vaveyla koptu: Tabancalar, tüfekler patlamaya başladı. Kızılderili çığlıklarına at kişnemeleri karıştı... «Ne olur, ne olmaz» deyip hemen ilk gördüğümüz yere daldık. Burası «Sheriff Office»miş. Biz içeri girdiğimizde gömleğinde bir yıldız taşıyan «Sherrif» bize şöyle bir baktı, sonra dönüp atışına devam etti... Nereden çıktı, kim söyledi onu bilmiyoruz ama bir ara «Stop» diye bir ses duyduk ve biraz önce bize, «Hoş geldiniz»i bile esirgediği için «Kaba Şerif» sıfatını yakıştırdığımız sağlam yapılı adam gülerek yanımıza geldi:
- «Hoş geldiniz,» dedi. «Ben Ayhan Candeğer... Hollanda'da yaşıyorum. Evim, karım, çocuklarım oradalar. İstanbul'a tatile gelmiştim. Bu filme eğlenmek için girdim.»
Oradan çıkıp biraz daha yürüdük. Köşede Union Bank vardı, biraz ilerisinde de «Saloon»... Yol, güneş, gürültü bizi iyice yorduğu için, «Bari şuraya girip bir demli çay içelim!» dedik, içerisi hayli kalabalıktı. Doleres, Manuel, Dorothy, Wyat, Earp, Amigo, Sabata falan hep ordalardı. Oturup hep birlikte koyu bir sohbete koyulduk.
Sahi, sizlere nerede olduğumuzu söylemeyi unuttuk? Şeydeydik efendim, şeydeydik.... İstanbul'un 10 kilometre uzağında, Habipler köyü civarında bir kovboy kasabasındaydık!..
Evet, müjdeler olsun! Yeşilçam'da kovboy filmleri birbiri ardısıra çevrilmeye başlayınca bir «müteşebbis» de tuttu, İstanbul yakınlarındaki bir araziyi 10 yıl süreyle kiralayıp 75 bin lira masraf ederek burada tam bir Amerikan kovboy kasabası «inşa» etti. Bu kasabanın bir günlük kirası sadece 1000 lira...
Ayrıca posta arabası mı lazım oldu? Hiç tasa etmeyin... Kasabanın aksesuar deposunda o da mevcut, verin 750 lirayı, «posta arabasını» bir günlüğüne kiralayın, tepe tepe kullanın... Kostüm meselesini de kendinize hiç dert etmeyin. Bir 750 lira da onun için verin ve dört başı mamur bir kovboy filmi çevirin...
Ama diyeceksiniz ki, «Kardeşim, iyi hoş ama, hani şöyle bir iki kızılderili olsa, onların çadırları olsa, hele bir-iki de Güneyli, Kuzeyli Amerikan askeri olsa daha iyi olmaz mı?» Olur tabii... Olur ama, siz Allahın kırında kasaba inşa edenlerin bunları düşünemeyeceğini mi sanıyorsunuz? Onlar da var... Kızılderililerin bir günlük fiatı 100-250 lira arasında... Onlar da kasabada hazır ve nazırlar, kiralayın ve onları da filmlerinizde kullanın.
Şimdi «aklınıza gelen soruyu duyar gibiyiz. «Kim bu aklıevvel müteşebbis?» diye soruyorsunuz, işin aslına bakarsanız kasaba mı enteresan, yoksa onu kurup Yeşilçam'ın istifadesine sunan mı, işin orası biraz karışık.
Bilmem bilir misiniz, «Kovboy Ahmet» adıyla da tanıdığımız Ahmet Sert, Yeşilçam'ın en renkli ve en şanssız şahsiyetlerinden biridir. Ahmet Sert, 1926 yılında Bursa'da dünyaya gelmiş. Babası arabacıymış... 6 yaşındayken aile Bursa'dan İstanbul'a göç etmiş. Ahmet Sert günlerden bir gün Şehzadebaşı'nda, Ali Cemali Bey'in meşhur «Milli» sinemasında «Maskeli Süvari» adlı filmi seyretmiş ve işte o zaman olmuş olanlar... İflah etmez bir kovboysever olmuş çıkmış.
Gündüz hayalinde, gece rüyasında hep kovboy olur, hayali haydutları altedermiş. Eski Direklerarası, yeni Şehzadebaşı kaldırımlarını dolaşırken oraları hep bir kovboy kasabası olarak düşünür, o hayalin içinde mutlu olurmuş. Bunlar çocukluk hayalleri tabii...
Ahmet Sert büyüyünce kunduracı olmuş, bir tamirci tezgahı edinip Yeşilçam'a gelmiş. Orada bir yandan kundura tamir eder, bir yandan da, «Nasıl etsem de bir kovboy filmi çevirsem?» diye düşünürmüş. Hikaye zaten yıllardır kafasında hazır...
Sonra güç günler başlamış Ahmet Sert için... Bir ayakkabı dikmiş, kazandığı parayı elinde tutmuş, iki çivi çakmış, kazandığı parayı bir köşede saklamış ve sonunda kovboy kostümü, tahta tüfek, geniş kenarlı şapka, boyna bağlanan ve bir yandan nazlı nazlı sallanan mendil gibi bir kovboy filmi için lüzumlu aksesuarı düzmüş ve nihayet 1961 yılında topu topu 50 liralık sermayesiyle, «Türkiye'de çevrilen ilk kovboy filmine» başlamış.
Önceleri bütün Yeşilçam onunla alay ediyordu. Ama şimdiki duruma bakınca anlaşılıyor ki Ahmet Sert bir «dahi»dir ve her dahi gibi yıllar sonra anlaşılmış, çok kimse onu izlemeye başlamıştır. Neyse, biz ilk kovboy filminin hikayesini Ahmet Sert'ten dinleyelim:
- «Sanat hayatına Cerrahpaşa Halkevi'nde başladım ben. Rahmetli Suavi Tedü ile Abdurrahman Palay oradan arkadaşımdır. Sinemaya da 1945 yılında figüran olarak girdim. Sinemadan kazandığım para geçimime yetmediği için ayrıca kunduracılık da yapıyordum. İlk kovboy filmini çevirmeden önce aylarca Amerikan Haberler Merkezi'nin kütüphanesine gittim. «Kovboy» kitaplarındaki bütün resimleri kopya ettim. Aksesuarların hepsini tek tek elimle yaptım. sadece bunlar için yıllarımı verdim»
- «İntikam Hırsı» adlı filme 50 lira nakit parayla başladım. Herkesin beni hafife alacağını, almasalar bile filmimi tamamlamak için çok uzun süreye ihtiyacım olacağını biliyordum. Biliyordum ama, kovboy filmi çekmek benim en büyük idealimdi... Film yıllarca sürdü. «Başkovboy» Orhan Yıldız, Almanya'da dükkan açtı, filme başladığımız zaman bekar olan Ayla Erman film devam ederken evlendi, yine film bitmeden çocuğu oldu. Ben filmde sakallı olarak «Kara Jack» rolünü oynadığım için tam 7 yıl sakalımı kesemedim.»
«Kasabasından» çok ümitli Ahmet Sert... «Buradaki her şey aslına uygundur. Yakında burada «Haydutlar Şehri» adlı renkli bir kovboy filmi de ben çevireceğim.»
Son olarak Ahmet Sert'e, «Boş zamanlarınızda ne yaparsınız?» diye soruyoruz. Gülüyor ve «Ya kovboy filmine giderim, ya da oturup Tom Miks, Teksas okurum,» diyor.
Kovboy kasabası kurulur kurulmaz burada önce Nuri Akıncı çalıştı ve başrollerini Bilal İnci'nin oynadığı iki kovboy filmini içiçe çekti. Filmlerden birinin adı «Hey Amigo ve Sabata», diğerinin ise henüz belli değil. Kadro son derece kalabalık: Bilal İnci, Aynur Akarsu, Melek Görgün, Altan Günbay, Seher Şeniz, Recep Filiz, Behçet Nacar, Ferhan Tanseli... Ayrıca bazı roller için de şöhretli artistler angaje edilecekmiş.
Yine burada çevrilen bir başka film de «Zagor»... Bu resimli roman kahramanını Levent Çakıroğlu canlandırıyor, Muzaffer Tema, Ece Cansel, Yavuz Selekman, Nevzat Altındağ ve Turgut Özatay'ın da filmde rolleri var.
İşin aslına bakarsanız yukarıda anlattıklarımız ilk nazarda sanıldığı kadar yadırgatıcı değil. Tamamen Amerikan sinemasına has bir tarz olarak bilinen kovboy filimleri zamanla dünyanın her yerinde çevrilir oldu. Özellikle İtalya'da, Hollywood'a taş çıkartacak kovboy filmleri yapıldı. Şimdi aynı şey bizde de tekrarlanıyor. Ahmet Sert'in böyle bir «daimi kasaba» kurması da bu bakımdan yararlı. Bundan sonra yerli kovboy filmlerinde dekorlar, aksesuarlar daha gerçek, daha aslına uygun olacak demektir.
Üstelik kimbilir, belki Türkiye'de yapılan kovboy filmleri, dışarıdan getirilecek kovboy filmlerinin bir kısmına engel olur da böylece Türk filmcileri bir «döviz tasarrufu» bile sağlar...
(Ses Dergisi - 7 Ağustos 1971)