Pazartesi, Şubat 19, 2018

Zeki Müren'in Sahnedeki İlk Günleri

25 Mart 1972 tarihli SES dergisinde yer alan röportajda Zeki Müren sahnedeki ilk günlerini anlatıyordu.


dünyasının büyük yıldızı Zeki Müren, küçücük bir çocukken, o dönem sahneye çıkan kadın sanatçılar gibi beyaz mendil sallayarak şarkılar söylüyordu

Yandaki resimde Zeki Müren'in, henüz 7 aylıkken çekilen resmini görüyorsunuz.

Müzik dünyasına adımını attığı günden bu yana her hareketiyle, her yapıtıyla olay yaratan Zeki Müren nasıl başlamış müziğe? Sonra milyonların kalbindeki tahtını nasıl kurmuş? En önemlisi tahtını yıllardır nasıl koruyor? Zeki Müren bu sorulara cevap vermek için yıllar öncesine gidiyor... Ve müzikle ilgili ilk anılarını şöyle anlatıyor:

- "Çocukluk günlerimde hatırlayabildiğim müzikle ilgili ilk anım, Bursa'daki evimizin bahçesindeki havuzun başında, sardunya saksıları arasında, elimde beyaz mendil - o günlerde saheye çıkan hanım sanatçılar ellerine mutlaka beyaz bir mendil alırlardı - saatlerce bıkıp, usanmadan şarkı söyleyişimdir. Yine kendimi yeni yeni tanıyabildiğim günlerde sesleri çok güzel olan dedem ve annemin karşılıklı söyledikleri şarkıları hayal-meyal hatırlıyorum. Bir de o günlerden hatırımda kalan ilkokul birinci sınıfta, minik bir öğrenci iken söylediğim ilk şarkı: 'Çobanın Kulübesi Sazdan, Samandan...'

- "Daha sonraki yıllardan, yani ilkokulun ileri sınıfları ve ortaokul yıllarından hatırladıklarım ise sayısız müsamere, annemle devamlı gittiğimiz Tophane Bahçesi, buraya gelen zamanın şöhretli solistleri... Piyesler, rontlar, belirli günlerde okunan kahramanlık şiirleri... Tanburi İzzet Gerçeker'den aldığım özel musiki dersleri... Arkadaş toplantılarında söylediğim şarkılar... Gramofona koyduğum plaklardan bıkmadan dinlediğim Münir Nurettin Selçuk'un şarkıları... Ve İstanbul'a gelme özlemi içinde yanıp, kavrulan 10-12 yaşlarındaki ben... Müzik demek İstanbul demek... Bursa'ya birkaç günlüğüne gelip, Tophane Bahçesi'nde dinlediğim sanatçıların hepsi İstanbul'da... Müzik hocaları İstanbul'da... Kristal Gazinosu, Novotni Gazinosu İstanbul'da... Ve daha, daha önemlisi şöhret İstanbul'da..."

Yandaki resmin tarihi 11 Mayıs 1941... Arkasında şöyle yazıyor: Boğaziçi Lisesi 9. sınıf öğrencisiyim.

Zeki Müren'in ortaokul yılları işte böyle bir İstanbul özlemi içinde geçer. Ortaokulu bitirdiği yıl anne ve babasına içini yakıp kavuran ateşi açar. Ve aile meclisi Zeki'nin liseyi İstanbul'da okuması kararını alır...

Zeki Müren 1948 sonbaharında İstanbul'a gelir, İstanbul'un en güzel yerinde, Boğaz'ın Rumeli yakasındaki Boğaziçi Lisesi'ne yazılır. İstanbul'a kavuşmuştur ya artık hiç bir şeyden yılmaz Zeki. Derslerine büyük bir güçle sarılır. Birinci devrenin sonunda karneler geldiği zaman sınıfın iftihar listesine geçmiştir. Müren ailesi görür karneyi, her anne-baba gibi gururlanırlar. Ve çalışkan oğullarının musiki dersleri almasına izin verirler.

Zeki Müren artık haftanın iki günü Agapos Efendi ve Şerif İçli'den özel musiki dersleri almaya başlar. Çarşamba ve pazar tatillerinde arkadaşları sinemaya, tiyatroya giderken, o kitaplarını yatakhaneye bırakıp, koşa koşa hocalarına gitmekte, sonra öğrendiklerini sabahlara kadar koridorlarda taş duvarlara tekrar etmektedir...

Aradan böylece iki uzun yıl geçer. 1950 yılının sonbaharında İstanbul Radyosu stajyer ses sanatçısı imtihanı açmıştır. Boğaziçi Lisesi'nin son sınıf öğrencisi Zeki Müren de yarışmaya katılır. Refik ve Fahire Fersan, Baki Süha, Afife Ediboğlu, Cevdet Çağla, Yorgo Bacanos ve Orhan Veli'den meydana gelen jüri, yarışmacılar arasından iki kişide radyoda söyleme yeteneği görür. Bunlar

Nadir Hilkat Çulha ve Zeki Müren'dir...

Zeki Müren lise son sınıfı radyoda yoğun müzik çalışmaları arasında okur. O yaz haziran imtihanlarında liseden diplomasını alır ve Güzel Sanatlar Akademisi'nin Yüksek Süsleme Bölümü'ne yazılır. Bu arada akademiyle birlikte radyodaki stajı da devam etmektedir tabii. Repertuvarında iki bine yakın şarkı vardır artık. Nihayet 1950 yılının son günü Zeki Müren'in stajı biter. Ve yeni yılın ilk günü akşam saat 20.30'da ilk radyo programına çıkar.

Şimdi biz aradan çekilelim, sözü Zeki Müren'e bırakalım:

Yandaki 1951 tarihli resimde Zeki Müren'i radyoda programa çıktığı ilk günde görüyoruz.

- "O zaman radyo programları naklen yayınlanıyordu. Düşünün, İstanbul Radyosu mikrofonlarından yapacağınız en ufak bir hata, bir anda binlerce insan tarafından duyulacak. Bugün gibi hatırlıyorum. Heyecandan titreyerek stüdyoya girdim. Mikrofonun başına geldiğim zaman sanki bulutlar üzerinde yürüyordum. Nihayet radyonun 'buçuk' işaretini veren düdüğü öttü ve spiker adımı anons etti. İlk şarkı birkaç saniye sonra başladı: 'Her zahm-ı ciğer sûze devakar aranılmaz.' Önce şarkıya titreyen bir sesle girdim. Fakat şarkının ikinci kısmına başlarken heyecanım yok olmuştu birden. Büyük bir haz veriyordu bana binlerce insanın önünde şarkı söylemek. Sonra şarkılar, şarkıları kovaladı. O gece tam altı şarkı söyledim. Başarmıştım, dünyalar benimdi artık. Kaldığım pansiyona dönmeden önce postaneye uğrayıp, Bursa'ya bir telefon açtım. Annemdi karşımdaki. Ama konuşamıyor, ağlıyordu. Ben de konuşamıyordum. Çünkü benim de gözlerimden yaşlar süzülüyordu... Hayatımın en büyük mutluluğunu işte o gece tattım."

Yandaki resimde Zeki Müren 24 Mayıs 1955'te Küçük Çiftlik Parkı'nda ilk kez sahneye çıktığında görülüyor. Yanında iki büyük usta, Sadi Işılay (solda) ve Selahattin Pınar var.

Bir ay sonra akademinin bahçesinde yedi gazinocu birden Zeki Müren'e teklif yağdırmakta, astronomik rakamlar teklif etmektedirler. Fakat onun ailesine verdiği bir sözü vardır: Diplomasını duvara asmadan sahneye çıkmayacaktır...

Nitekim sözünde de durur Zeki Müren... Bütün teklifleri, "Hele şu okul bir bitsin" diyerek reddeder. Sadece akademide son sınıfta okurken Teknik Üniversite öğrencilerine ücretsiz bir konser verir. Yine aynı yıl Ankara Büyük Sinema'da Çocuk Esirgeme Kurumu yararına sahneye çıkar. Fakat bu arada plak alanında çalışmalar yapmakta, doldurduğu plaklar büyük ilgi görmektedir.

1954'te Zeki Müren son sınıf öğrencisidir artık. Aile dostu İhsan Doruk ona bir film çevirmesini teklif eder. Ve akademi son sınıf öğrencisi Zeki Müren o devrin büyük ismi Cahide Sonku'yla birlikte ilk filmini çevirir: "Beklenen Şarkı"... Zeki Müren'in 10 bin lira karşılığında çevirdiği bu ilk filmi Türkiye'nin her tarafında hadiseler yaratır... Ertesi yıl Akademi biter... Zeki Müren diplomasını alır, Bursa'ya gider. Diplomasını anne ve babasına teslim edip, İstanbul'a döner. Artık Zeki Müren için çetin günler başlamıştır. Hayatında ilk kez bir gazinoda çalışmaya başlayacaktır.

Zeki Müren, 1955 yılının 24 Mayıs akşamı Küçük Çiftlik'te sahneye çıkar. Arkasında 28 kişilik bir saz vardır ve 28'i de siyah smokinler giymiştir. Müren programının birinci bölümünde beyaz, ikincisinde bordo, üçüncü bölümünde ise uçuk mavi frakla çıkar sahneye. Ertesi gün herkes Zeki Müren'den söz etmektedir. O güne kadar erkek sanatçılar sahnede sadece siyah frak giymişlerdir. Müren'in yeniliği kimine göre "Rezalet", kimine göre "Reform"dur.

Yandaki 1971 tarihli resimde Zeki Müren büyük olay yaratan mini etekli kostumüyle sahnede görülüyor.

Fakat yazılan, çizilen, konuşulanlar ne olursa olsun Zeki Müren'in programları matine, suare dolup, taşmakta, Zeki Müren adeta günün müzik olayı haline gelmektedir. Aynı günlerde sanatçı plak piyasasını da alt üst etmiş, "Manolya" adlı bestesinin satışı 100 binin üzerine çıkarak, Zeki Müren'e Türkiye'de ilk defa olarak bir altın plak kazandırmıştır.

- "Sahne prensibim daima yenilik üzerine kurulmuştu. Her yıl yepyeni bir Zeki Müren olarak çıkacaktım sahneye. 1956'da sahneye çıkarken papyonumun üzerine bir tek inci tanesi koydurdum. Hadise oldu, bu tek bir inci. Fakat yaptığım yenilikler ne kadar büyük hadise yaratırsa, halkın bana gösterdiği ilgi ve sevgi o nispette artıyordu. Bir süre sonra ceketlerimin üzerine hafif pırıltılar işletmeye başladım. Bunlar zamanla çoğaldı ve tamamen işlemeli ceketler çıktı ortaya. Sahnede artık istediğim her şeyi yapabiliyordum. Hareketli dekorlar kurduruyor, çeşit çeşit elbiselerle sahneye çıkıyordum. Hatta sahnede daha sihirli bir ortam yaratabilmek için, sahneyi almadan önce salona parfüm bile sıktırıyordum."

Zeki Müren gerçekten sahneye birçok yenilikler getirmiştir. Halka daha yakınlaşmak için sahneleri "T" şeklinde uzatmış, kulis odalarını genişletmiş, sahneye ilk kez hareketli dekor ve kostümü getirmiştir. Artık herkes yeni sezonda Zeki Müren'in sahneye nasıl bir yenilikle çıkacağını merakla beklemektedir.

Zeki Müren hadiseler yaratan sahne çalışmalarının yanı sıra film ve plak çalışmalarına da devam etmekte, her yıl bir film çevirmekte, doldurduğu plaklar plak dünyasını karıştırmaktadır. Müren' in başarıları sadece kendi sanatı çerçevesi içinde sınırlı değildir. Çok yönlü bir insandır. Şiirler yazmakta, şiir kitapları çıkarmakta, desen sergileri açmakta, sahne elbiselerini tamamen kendisi çizmektedir. Zeki Müren bütün bunların dışında Türkiye radyolarında konuşma hakkı olan tek ses sanatçısıdır.

Türkçede "Gülü tarife ne hacet" diye bir söz vardır. Günümüzün Zeki Müren'i için de bu tabiri rahatlıkla kullanabiliriz. Milyonların tanıdığı, şöhreti kendi sanatının dışına taşmış bir sanatçıdır bugünün Zeki Müren'i...

(Röportaj: Mine Baykara - Ses Dergisi - 25 Mart 1972)

İLGİLİ YAZILAR