6 Ekim 1973 tarihli SES dergisinde yer alan haberde, Yeşilçam sinemasının fantastik filmleri okurlara tanıtılıyor
İşte bazı Türk(!) filmleri: Superman, Hey Amigo ve Sabata, Killing, Uçan Kız, Kinova, Örümcek Adam, Dişi Tarzan ve Kolsuz Kahramanın Kolu...
Türk sinemasının kuruluşu, cumhuriyetten dokuz yıl öncesine kadar uzanır. Bu 59 yılda inemamızın nereden nereye geldiğini, konu, oyun ve teknik nitelikler gibi özelliklerini yargılamayı, sinema tarihçilerine bırakıp, başka bir noktaya değinmek istiyoruz.
Yandaki resimde "Killing, Frankeştayn'a Karşı" filminde Oya Peri ile Oktay Gürsel görülüyor
Beyoğlu yakasında Yeşilçam adlı sokakta icra-i sanat eden yapımcılar, ithal malı isim taşıyan filmlerinde yerli oyuncuları oynatıp, sinemamıza hizmet ediyorlar! Arz-talep kurallarına uygun olarak yapıldığı iddia edilen ve ticaretin serbest oluşundan yararlanarak çevrilen bu aırdeleler, herhalde Türk sinemasının bir övünç nedeni olmayacak. Buna, karşılık, yedinci sanata gönül verenlerden bazıları, bu tür filmlerden ötürüdür ki, Türk sinemasından söz edildiğinde, burun kıvırıp, omuz silkmektedir. Aslında bu soylu şımarıklar kadar, sinema endüstrisinde sözü geçen kişiler de suçludur.
Çünkü Türk sineması kurulduğundan bu yana, hiçbir kurum, prodüktörleri bir araya getirememiş, kısa süren birkaç başarılı çalışma döneminden sonra herkes «Evli evine, köylü köyüne» diyerek, dağılmıştır. Bu sosyal dayanışma eksikliğinin temelinde, güvensizlik, kendini üstün görme ve birleşmenin yararına inanmamak yatmaktadır. Yine bundan dolayıdır ki, Türk sineması bugün devlet desteğinden yoksun, öksüz ve yetim bir çocuk gibi, kendi göbeğini kesmektedir.
"Sabata" filminin tutulmasından hemen sonra yerli bir "Hey Amigo ve Sabata" filmi çekilmişti.
Yıllarca bir sinema kanununun çıkartılması için sayısız müracaatlar yapılmıştır. Politikacıların vaatlerinde durmamak alışkanlığı kadar, prodüktörler de haklarını kabul ettirecek tutarlı bir cemiyetle ortaya çıkamadıkları için, şimdi Yeşilçam, önüne gelenin cirit oynadığı bayram yerine dönmüştür.
Yeşilçam'da yabancı kaynaklı filmler zaman zaman moda olmakta ve Türk toplumunun dışındaki bazı isimler, afişleri süslemektedir. Önceleri bir gazetede tefrika edilen, daha sonra haftalık mecmua olarak çıkartılan «Killing» ilgi gördüğü için sinemaya aktarılmış, bir iskelet, filmin başından sonuna kadar, fotoromanda olduğu gibi ortalığı kana bulamıştır. Yine bir resimli roman olan «Kinova» da, «Killing» gibi, kan dökmeyi seven başka bir hayal kahramanıdır.
Yadaki resim: Hüseyin Zan'ın başrolünü oynadığı "Örümcek Adam"da diğer önemli rolleri Hülya Darcan ile Altan Günbay paylaşıyor
Bunların yanı sıra «Tom Braks». «Superman», «Superman Geliyor», «Süper Adam İstanbul'da», Süper Kadın Dehşet Saçıyor» ve «Uçan Kız» kitap sergilerinde unutulmuş, macera dergileridir. Ancak iş bilir yapımcılar, özellikle bu tür filmlerden hoşlanan Anadolu seyircisinin ceplerindeki parayı kendi kasalarına aktarmak için, hemen her konuya el atmakta, bundan dolayı da bir sorumluluk duymamaktadırlar. Çünkü onlara «Dur» diyecek bir kuruluş yoktur.
Türkiye'de ilk kez 1953 yılında başlayan renkli film yapımı, giderek yaygınlaşmış ve son iki yıl içinde, siyah-beyaz filmin pabucu dama atılmıştır. Artık derme çatma konulu, şişirme filmler yapma olanağı pek yoktur. Çünkü renkli film, siyah-beyaza oranla daha yüksek maliyetle çevrilmekte, televizyonla rekabet zorunluluğu da yapımcıları tutarlı konuları ele almaya itmektedir. Fakat geçen yılın sonuna kadar çevrilen «Örümcek Adam», «Hoş Memo», «Dişi Tarzan», «Hey Amigo ve Sabata», «Üç Silahşörlar» ve «Üç Silahşörlerin İntikamı» gibi filmler, hala Anadolu'daki sinemalarda oynatılmaktadır.
Yandaki resimde "Üç Silahşörler" filminin yerli versiyonu görülüyor.
İtalyanların, Amerikalı kovboylara sahip çıkarak çevirdikleri westernler, bir ara bize de sıçramış, Ayhan Işık, Cüneyt Arkın ve Fikret Hakan gibi oyuncuların yanı sıra, bir sürü isimsiz genç, bellerine tabancaları kuşanıp, at sırtında macera peşinde koşmaya başlamıştır.
Bütün bu saydıklarımız, Türk toplumunun dışında birtakım kahramanların zorla yutturulması amacını taşımaktadır. Ulusal Türk sinemasından söz eden sinema aydınları, kendi aralarında tartışadursunlar, seyirci bu tür filmleri seyretmekten hoşlanmakta, prodüktörler de bu zaafı bildikleri için, seri halinde «garip filmler» yapmaktadır.
Yandaki resimde Öztürk Serengil "Kolsuz Kahramanın Kolu" filminde görülüyor.
Macera filmlerinin yanı sıra, seks filmleri de geçen yılın favori kurdeleleriydi. Ünlü vamp oyunculardan birinin lokomotifliğini yaptığı bu filmlerde, bol bol sevişme sahnelerine yer veriliyor, bazı bölümlerde sadizm, mazohizm gibi ruhsal hastalıkları geride bırakacak sahnelerle film şenlendiriliyordu. «Ye», «Parçala», «Yırt», «Tırmıkla» gibi kelimeler, seks avantür filmlerin sembolleriydi.
Erotik edebiyat salgınının uçkurunu bağlamaya fırsat bulamayan kahramanı «Don Juan 72», kadınların kalbini ve vücudunu avlıyor, «Katerina 72» ise Don Juan'ın canını yaktığı kadınların intikamını, erkekleri pestile çevirerek çıkartıyordu. «Karmen», «Bastır Behçet Bastır», «Bombala Oski Bombala» ve «Kaplan Kadın Dehşet Adasında» seksle avantürün kucak kucağa beyazperdede arz-ı endam ettiği filmlerdi.
Amerikalıların Tarzan'ı varsa bizim de Gülgün Erdem'imiz var. "Dişi Tarzan" filminde Gülgün Erdem, belindeki bıçakla ormanların hakimi olarak beyaz perdeye aktarılmıştı.
Bütün bunlar hem sansürün aldığı bazı tedbirler, hem de seyircinin doygunluğu yüzünden, 1972'de kaldı. Ancak bu yıl da, Çin malı kareteciler vitrinlerde görülmeye başladı. Bu, ne zaman biter ve yerine ne gelir bilmiyoruz ama, sorumlu olanlar, artık ulusal Türk sinemasının üzerine ciddi olarak eğilmek ve bu tür filmlerden seyirciyi kurtarmak zamanının geldiğini anlamalıdır. Yoksa, cumhuriyetin 60., Türk sinemasının da 69. yılında yine aynı şeyler söylenecek, aynı şeyler yazılacaktır...
(Not: Manşet fotoğrafında yerli Superman filminden bir kare yer alıyor...)
(Ses Dergisi - 6 Ekim 1973)