Saat tam 18:53'te Caddebostan Gazinosu'nun kulisine girdik... Matine henüz dağılmış, gazino geceye hazırlanıyordu... Yerler yıkanıyor, masalar taşınıyor, üstlerine bembeyaz örtüler geriliyordu... Kapısı, hayranlar tarafından daima lebalep doldurulan kulisin dışında da, müzisyenden geçilmeyen içinde de, in-cin top oynuyor...
Kuliste sadece bir «ilgili» ile, kapısında Behiye Aksoy'un afişi bulunan ahşap bir odanın dışında, sandalyeye oturmuş, «Madam» bulunuyor... Madam'a doğru birkaç adım, bir «Merhaba» ve soran gözlerine bir cevap:
- «Behiye Hanım'la görüşecektik.»
Madam kapalı kapıya bakar ilkin, sonra dönüp: «Uyuyor...» der. «Çok yorgun... Bir beş dakika müsaade edin, uyandırayım.» Ve arkasından kendi kendine söylenir: «5 dakika, 5 dakikadır!...» Ve o 5 dakikanın dördüncüsünde, içeriden bir ses duyulur: «Madaaam!...»
Behiye Aksoy'u sahnede seyredenler bilirler. Kulisteki adıyla «Behiye Hanım» sahnede cıvıl cıvıl, devamlı gülen, hareketli, canlı bir Türk müziği ses sanatçısıdır. Buna mukabil kuliste, bizim gördüğümüz Behiye Aksoy'un, sadece güler yüzlülüğü sahnedeki haliyle uyum
halinde... Devamlı gülüyor Behiye Aksoy.
Soru sorulduğunda, cevap verirken, «Madam» müdahele ederken hep gülüyor. «Madam» dediğim herkes öyle diyor zaten ona Behiye Aksoy'un yardımcısı. Ve ikili konuşmalarından anladığımız kadarıyla Behiye Aksoy «ceberrut» bir hanım değil. Aksine yumuşak, her şeyi oluruna bırakan, titizlenmeyen ve «insanları seven» bir tip...
Ve biraz «tutuk»... Tutukluğu özellikle cevap verirken meydana çıkıyor. Soru bittiğinde kısa bir süre düşünüyor, sonra cevap veriyor. Bu arada bazı kelimelerin üstüne basıyor, bazı cümleleri «belki anlaşılmamıştır» düşüncesiyle tekrar ediyor. Röportajın ortalarına doğru bu «tutukluğun», bu «çekingenliğin» sebebini soruyoruz:
- «Yanlış anlaşılmaktan çekiniyorum efendim» diyor. «Öyle şeyler duyuyor, öyle şeyler işitiyoruz ki; insanın aklı duruyor. Bu yüzden düşündüğüm neyse tam onu ifade etmek istiyorum.»
Ve konuşmalar sırasında edindiğimiz bir kanaat daha: Behiye Aksoy'un hayatında en çok kullandığı 5 kelime içinde muhakkak «Bey» ve «Hanımefendi» de vardır. Kimden bahsederse bahsetsin, ölçüyü elinden kaçırmıyor. Mesela Fatma Girik'ten bahsediyoruz, değil mi? (Bahsetmedik, misal olsun diye söylüyorum.) Ne bazıları gibi, «Fatma», diyor; ne başka «bazıları» gibi «Fatma Girik»... «Fatma Hanımefendi» diyor, «Zeki Bey» diyor, «Murat Bey» diyor...
1933 yılında, Çamlıca'da doğmuş Behiye Aksoy... Kızlık soyadı "Tetiker"... Ortaokulu bitirmiş. 1947'de Ankara Radyosu'na girmiş. 1950 yılında hukukçu ve müzisyen Halil Aksoy'la evlenmiş. 1958 yılı ekiminde ilk defa Maksim'de sahneye çıkmış. Ahmet (1952) adlı bir oğlu var.
1963 yılında eşinden ayrılan Behiye Aksoy. «Kederli Günlerim» adlı bir filmin başrolünde oynamış... Bugün yeni bir akım başladı, tanınmış şarkıcılar birer birer kamera karşısına geçiyorlar. Emel Sayın, Neşe Karaböcek, Gönül Akkor ilk akla gelen isimler... Onlardan önce kamera karşısına geçen ve filmi seyreden herkesin belirttiği gibi bu ilk filminde gerçekten başarılı olan Behiye Aksoy niçin 4 yıl boyunca ikinci bir filmde oynamadı. Sevmedi mi sinemayı, sarmadı mı onu film setleri?
«Tam aksi efendim» diyor Behiye Aksoy. «Zaten biz şirketle bir filmlik değil, iki filmlik anlaşma yapmıştık. Kamera karşısında çalışmayı, filmde oynamayı çok sevdim. Ama sonra olmadı. Ben sinemayı profesyonel ölçüler içinde düşünmüyorum zaten. Çeşitli tarihlerde, sinema konusunda temaslarımız oldu, ama vakit bakımından uyuşma sağlanamadı bir türlü.»
O sırada, bir film artisti kadar yakışıklı olan Ahmet geliyor «Anne Behiye Aksoy"un aklına... «Oğlum bugün New York'tan Paris'e geçmiş olacaktı... Haber bekliyorum» diyor. «Ahmet Ankara'da okuyordu, sonra okulunu bırakıp Amerika'ya gitti; orada Indiana High School'da okuyor.»
Behiye Aksoy gülüyor, «Ankaralı hanım kızlarımız yüzünden...» diyor.
- «Tabii hepsi değil ama, birkaçı bizim delikanlıyı bir türlü rahat bırakmadılar! Biz de okusun diye Amerika'ya yolladık.»
Hazır konu sinemadan açılmışken «Sinemaya gider misiniz, yerli filme mi, yabancı filme mi?» diye soruyoruz. Behiye Aksoy önceleri hiç gitmezmiş yerli filme. Ama kendi de film çevirdikten sonra, daha çok yerli filimlere gider olmuş. Olmasına olmuş da, sahneye çıktığı süre içinde hiç, ama hiç gitmiyormuş sinemaya. Sebebi şu:
- «Son olarak Filiz (Akın) Hanımefendi lütfedip davet ettiler, 'Ayrılık Saati' adlı bir filme gittik. Çok acıklıydı film... Beni çok etkiledi, filim boyunca ağladım... Biliyor musunuz, filmin etkisinden günlerce kurtulamadım. Ayrıca ağlamam sesime de tesir etti. Bu yüzden sahneye çıktığım zamanlarda sinemaya gitmiyorum.»
Konumuz bu kez sinemadan sahneye geçenler.. Behiye Aksoy bu konuda taraf tutmuyor.
«Ben kendimi bir beyazperde oyuncusu olarak kabul edemem» diyor. «Bir filim yaptım. Filme bir renk kattım, belki bir çeşni verdim... Artist arkadaşların da sahnede yaptıkları genellikle bu... Zaten bu akım bugünün işi değil, çok önceden başladı. İyi olanlar kalıyor, pek başarı sağlamayanlar da kendi kendilerine tasfiyeye uğruyor.»
- «Plak enflasyonu hakkında ne düşünüyorsunuz?»
- «O kadar karıştı ki, insan ne diyeceğini, ne söyleyeceğini bilemiyor... Sorumluluğu bence ikiye ayırmak lazım. Şirketlerin kendilerine ait bir ölçüleri olmalı önce. Buna mukabil sanatçı arkadaşlar da plak doldurma konusunda kendi kendilerini kontrol etmeliler...»
- «Peki, sizce bir şarkıcı yılda en çok kaç plak doldurmalı.»
- «Vallahi işin doğrusunu isterseniz kimse plak doldurmuş olmak için plak doldurmamalı. Plak, her şeyden önce şarkı işidir. Yani, iyi şarkı bulmayınca yapmamalı... Diyelim birçok iyi şarkı buldunuz, yine yılda dolduracağınız plak katiyen 5-6'yı geçmemeli. Son olarak Kadıköy'den konuşuyoruz. 13 yıldan beri sahnede olan Behiye Aksoy sanat hayatında ilk defa, İstanbul'un Kadıköy yakasında şarkı söylüyor.
Biz konuyu buraya getirmeye çalışırken onun söylediği bir cümleyle konu kendiliğinden
Kadıköy'e intikal ediyor.
«Ne olmuş bu sahiller böyle?» diyor Behiye Aksoy. «Eskiden buralar böyle değildi... Şimdi büyük bir canlılık, büyük bir hareket var.»
- «İlk defa Kadıköy'de sahneye çıkıyorsunuz. Nasıl buldunuz burasını? Gazino olarak, dinleyici olarak?...»
- «Tek kelimeyle mükemmel.. Çok samimi, çok iyi dinleyicisi var buranın. Çok memnunum Kadıköy'e geldiğim için, gerçekten çok memnunum.»
(Üstteki fotoğraf: Behiye Aksoy, kendisine soyadını veren müzisyen ve hukukçu eşi Halil Aksoy ile, 1958'de Taksim Meydanı'nda...)
(4 Eylül 1971)